Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

28 Ekim 2009 Çarşamba

nerden...

kendimi suçlu hissediyorum..okul başlayalı bir ay oldu ve ben hala bir derse girmedim.bu gün de yağmuru görünce tam hazırlanmış çıkacakken şeker edasına bürünüp,erimekten korktuğum için vazcaydım...evde kös kös oturuyorum...bir sürü fotoğrafa baktım sabahtan beri...aslında dışarı çıkıp fotoğraf çekesim öyle geldi ki istiklal yapsam diyorum içimden..bir de filme giderim..şu iki dil bir bavul olayını merak ediyorum..başroldeki adamın taklidini yapıp gülüyoruz..onu gidip görmek lazım...biraz da fotoğraf çekmek lazım..bugün sol taraftan kalktım herlade fotokritikte terör estiriyorum....sabah sabah adamın biri çarşaflı bir bayanın fotoğrafını koymuş, altına da akrepsin sen felan filan diye başlayan bir nazım şiiri...ben de ilke defa kendimi tutamadım..ulan yeter be..atarlarsa da atsınlar..ne boktan iştir bu.iyi fotoğrafçı olmuşsun ama insan olamamışsın, insan...kadının çıplak olmasının sanat olduğu, kapalı olmanınsa akreplik olduğunu düşünen insanlarla aynı atmosfer altında yaşamak istemiyorum ya..bi de bunlar türk olacak, müslüman olacak..bir mesele olduğunda dini kimseye kaptırmayan, hocadan çok hoca, hacıdan çok hacı olan bu insanlar midemi bulandırıyor...gavur bile bunların yaptığını yapmıyor ya buna şaışırıyorum işte..ne olmuşuz biz ya hu...ne bu renlilik, böceklilik..ben buna karşıyım abi! herkes özgür düşünsünmüş! hep onlar özgür düşünüyor da biz kimsenin üstüne gitmiyoruz müslümanız diye...değil midir ki haksızlık karşında susan dilsiz şeytan! değil midir o melun bilgiçlik taslayan, değil midir ki o ilk özgür düşünceyi başlatan...

27 Ekim 2009 Salı

sağdıç gelinlerin sağında duran ve düğün gününde ayakişlerine bakan nesne...ama ben bu yapım ekine taktım ya hu! sağ-dı-ç....kelimesini "yargıç"la kıyasladığımzda yar-gı-ç karşımıza çıkıyor şimdi biz -ç harfine yapım eki dersek sağdı-ç olur..yani inek sağmak gibi bir şey...yani çeyiz sandıklarının üzerine oturup para almak gibi bir şey..işte öyle bir şey..

püff

siz bu hayatta bir yaprak gibi hissedebilirsiniz..ve her rüzgar sizin için felaket tellalıysa, bu böyle olmamalı..evet bir yaprak kuvvetli bir rüzgarda çok güzel bir yere düşeceği gibi, çok hafif rüzgarda bir inek bokuna da saplanabilir..önemli olan her şeyi sallamak ve bazı şeyleri erkenden dert etmemek...zamanı gelince o dert döner dolaşır ve seni bulur zaten...

21 Ekim 2009 Çarşamba

her genç kızın başı!!

her genç kızın başı ne kadar dertlidir...o gelir bu gelir şu gelir...bir çok şey her genç kızın başına gelir..bazı şeyler bazı kızların başına gelir...hulasa dertlidir kızların başı, bazen de bitli..
ama şu fotoğraf sevgim yüzünden de başıma gelmeyen kalmadı...flick ile başlayan bu macera fotokritikle devam etti..daha sonra orda sorunlar çıktı, photomoment diye bir gavur sitesinde fotoğraflarımı yayınladım.ama dün, dün benim bütün fotoğraflarımı silmişler...çok sinirlendim.admine mesaj attım, bana döndüğü yok..tamam bir kaç kere espri olsun diye nü olmayan fotoğraflarımı nü kategorisine koymuş olabilirim ama bu kadar da olmaz ki canım...kolay mı benim gibi insanı harcamak.zaten bundan sonra köpek gibi sürünseler de fotoğraf yüklemeyeceğim oraya..işin komik yanı da aylar önce fotokritikte travesti bir adamın da başına bunlar gelmişti. o zaman bu hale sevinmiştim ne yalan söyleyeyim..adam karı gibi makyaj yapıp fotoğrafını çekiyordu yaa...midem bulanmıştı...şimdi onunla aynı durumdayım ama işim güzel yanıysa şu o sitede nü flitresi yok, nü fotoğrafları kabak gibi görüyosun, belki de bu bana allahın lutfudur demekten başka bir açıklama bulamıyorum bu duruma...hayırlısı..şimdi de başka bir sitedeyim...işin komik yanıysa fotokiritiğin yüzde99 u burda..haydeeeee....

20 Ekim 2009 Salı

inanıyorum çünki mantıksız*..

bu cümleyi bir gün önce " şehrin aynaları"nda okudum ve çok hoşuma gitti. çünkü gerçekten akılla açıklanmayan o kadar şey var kii..ardından bugün derste hoca birden batı sempatizanlığından bahsetti ve onların herşeyini beğendiğimiz söyledi..o beğendiğimiz kişilerin de nasıl yıkandığınız bilmediğimiz halde...düşündüm de gerçekten ne kadar doğru söylüyor...onların şarkılarını kitapalrını tiyatrolarını hep klasikleştirdik..onlar da idol haline geldiler..olan da bizim gibi değişim yaşayan milletlere oldu aşk-ı memnu olduk resmen....

19 Ekim 2009 Pazartesi

Kelebeklerin mi tercihiydi 1 gün yaşamak yoksa nasip kısmet miydi bazı şeyler..belki tutunacak bir dut dalı bulunca daha da yaşamak isteyeceklerdi, belki çoluk çocukları olacaktı, kimse sormadı..onlarda güzel bir günde doğmak için dua ettiler..güzel bir günde doğup, güzel bir günde ölmek herkese nasip olmaz…nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz sözü en çok kelebekler için geçerlidir galiba…kimisi dua eder kanatlarım mor olsun, cazibeli olsun, herkes beni beğensin diye..e be zavallı mahlukat bir günün var senin, bir günde ne yapacaksın şapşal kızım der anne kelebek ölmeden önce.halbuki aynı nasihatleri kendi annesi ona da söylemiştir…uçmaya başlamadan bir iki ayak kayması sonucunda bir sürü çiçeğin arasında kendini bulan kelebek için son 19 saat 42 dakika 18 saniye 25 salise kalmıştır…ama o kaderine boyun eğmiş; sağını solunu düşünmeden, bugünü yarını dert etmeden anın ve çiçeklerin tadını çıkartır durur.hayatı boyunca düşmanı olmayan kelebek karşısında arıyı görünce sersemleşir bir an yalpalar ve hücum etmeye gerek duymadan bu fani dünyanın kimseye kalamayacağı şiarıyla başka bir çiçeğe konar, kalkar, konar, zıplar,kayar…onun için son 3 saat 2 dakika 0 saniye 0 salise vardır…artık demir almak zamanı gelmiştir…yavaşlar hareketler..biri bir günde ne kadar yaşlanabilir ki işte o kadar yaşlanmıştır kelebek..

18 Ekim 2009 Pazar

ve bugün


bugünümü yarına yazdım ben...

1 gün önce...




taksimdeydim...kitap ve film aldım..charlie chaplini hep merak etmişimdir.onun bir filmini aldım...sonra da galatanın orda bir cafede oturup harika bir çilekli pasta yedik..

2 gün önce, ikinci baharımızı yaşadık












uzun zamandır gitmek istiyordum ya...tubayı kandıdım, düştük yollara...gitmeden önce uzun soluklu bir internet araştırması yaptıktan sonraaaa gidilecek yerleri yazdım, çizdim,beyin şablonu oluşturdum...2 şekilde gidilebiliyor eminönünden: otobüsle 80 numaraya binip ya da banliyöyle koca mustafa paşa durağında inip...daha önce binmediğimiz için banliyöyü tercih ettik. ama kalkması hayli zaman aldı, şeytan götürdü satamadan getirdi, tuba daha fazla dayanamadı birine sordu ki o da gavurdu...-in englısh- dedi.biz -no- dedik...bununla beraber banliyö ne zaman kalkacak'ın ingilizcesini de kurmaya çalışıyorduk..en son çıkan da şuydu:when the train fly:) biz ki ki ki ki gülüp dururken önümüzdeki kadının da samatyaya gideceğine kulak misafiri olduk..o indiğinde biz de indik onu takibe başladık.. samatya meydanına gelince bu takip son buldu içimizden -yolcu yolunda gerek- dedik ve başladık kaybolmaya...ilk dikkatimi çeken her tarafta içki satılıyo olmasıydı...yani bizim oturup yemek yiyebileceğimiz heralde bi ali haydar ustanın yeriydi-ki ondan da emin değilim-. balıkekmek kokuları burnumuzda tüttü...o sokak senin, bu sokak tubanın başladık bi iznillah..

ilk dikkati çeken şeylerden biri de çok alaturka bi hayatın orda var olmasıydı..hala camdan cama konuşan yaşlı teyzeler, sokaklara asılmış çamaşırlar..dışarda oyun oynayan çocuklar, yemek kokuları, bağırışmalar, kestane kokusu, bira kokusu varmış dedim...ben bir yandan fotoğraf çekiyordum bir yandan internette okuduğum o eski kiliseyi bulmaya çalışıyordum...ve dank diye karşımıza çıkan kiliseye akın akın insanların girdiğini gördük, hepsi siyah giyinmiş, bir hollwoood filmindeki cenazeden fırlamış gibiydiler..zaten burası eski rumların yaşadığı bir yer ki hala yaşıyorlar.bunu öğrenince de bu kadar içkinin nasıl tüketildiğini anlamak çok zor olmadı...içeri girip ziyaret etme isteğimizi söyleyince - şimdi cenazemiz var, olmaz- dediler...biz çıktık..beş on adım attık ki tuba bi daha buraya gelemeyeceğimizi, bir daha böyle bir cenaze göremeyeceğimizi söyledi..ben de çekeceğim acı dolu fotoğrafları düşündükçe büyük bir cesaretle tekrar kiliseye girdik...aynı adam- ben size demedim mi cenaze var diye, başka zaman gelin- diyerekten bizi kibarca kovdu...bizde alnımız ak, başımız pak çıktık oradan..

yağmur bir yağıp bir dururken, biz de bir ıslanıp bir kuruyorduk...namaz kılmamız gerektiğinde orada nadide bir çiçek gibi gördüğümüz ve az önceki surp kevork ermeni kilisesine karşı rakip olarak yapılan abdi çelebi camine gittik..fakat adam bize bayanların bölümünün kapalı olduğunu söyledi...ben de- ama burada bir tane cami yok, var olanda bayan bölümü yok- derken, ve tuba- şurada bayan bölümü yazıyor ama, ama-derken adam -bugün cuma- demesin mi, dedi bile...biz de her taraftan kovulma acısıyla az gittik, uz gittik..yine bir kiliseyi incelerken bir adam bağırdı --kimse yok mu- ben de- herlade yasa gittiler- dedim...-yok, orası ermeni kilisesi,burası rum kilisesi- ben de- şeyy, biz de kapının önünde fotoğraf çekiyorduk işte- dedim. adam birden teyzeeeeeeee diye bağırdı..içeriden bir ses- ne var viktor- dedi ve kapıyı açtı...adam -it bağlı mı dedi- kadın evet deyince biz de içeri girdik..adam içerideki o muhteşem kapıyı bize gösterdi ve fotoğrafımzı çekti...bense altın yaldızlı bir kapı beklerken karşımda sıradan bir kapı görünce hayallerimle okyanusa düşmüş gibi hissettim.kilisenin de içine sokmadılar bizi.ayın 11i gibi astronomik bir tarih verdiler bize..o sırada biz hala ilk kiliseye gitme arzumuzu sonuna kadar taşıyorduk...daha sonra devam ettik ve bir kız kur an kursu gördük..hemen balıklama daldık ve allaha şükürler ettik..namazımızı kıldıktan sonra girişteki yerden çorap aldım ve ıslak çoraplarımı değiştirdim..bir insan daha ne isteyebilir ki...ilk gittiğimiz kiliseye tekrar gittik, cenaze hala bitmemişti...-aman be- dedik. bu arada ermenilerin gömüldüğü balıklı mezarlığı diye bir yer varmış, bunu öğrendik..samatyaya elveda derken...gördüğümüz eski bir yapı dikkatimizi çekti ve içeri hayalet casper gibi süzüldük zaten artık azar yemeye alışık bireyler olduğumuz için bu cesareti de gösterdik...tam o sırada bir adam geldi ve niçin buraya girdiğimizi sordu..biz de merak ettiğimizi söyledik...adam orada restorasyon çalışmalarının devam ettiğini söyledi, ve oranın ismini şimdi hatırlayamayacağım bir hamam olduğunu ve buranın gelirlerinin surp kevor kilisesinin aydınlanma giderleri için müslümanlar tarafından yaptırıldığını söyledi...biz hala içimizden - ulan biz onların ampulunu düşünelim, onlar bizi içeri sokmasın- diye düşünürken, ordan da sıvıştık ve tekrar banliyöyle sirkeci yoluna düştük....

3 gün önce

hep kendime baktım, yüzüm kızarmıştı..durmadım ama...gördüğüm bir avuç suda, arabaların aynasında, yansıma yapabilen duvarlarda, küçük aynalarda, vitrinlerin aynalarında hep kendime baktım...neydi bu, ne içindi?hiç içindi...

14 Ekim 2009 Çarşamba

okul mokul!

hiç bir zaman bir hocayı çok seveceğimi tahmin etmezdim..ilkokuldaki hocalarımı hatırlamıyorum bile ama bu akşam çay içerken mustafa coşkun denen hocamın sınavda kopya verdiğim için zamanı dondurup, çak diye not defterini çıkartıp bana 0(yazıyla sıfır) verdiği o anı unutmamışım...bu akşam tekrar o anlar canlandı gözümde..lisedeyse hep yaşlı hocalar vardı...idealist bir hocamız bile yoktu...ama nursel hocayı matemetikte tek geçerim.her ne kadar son zamanlarda depresyonda olsa da fena değildi ama ne bileyim hiç bağlanamadım...galiba bende kısmi bir "ıssız kız"lık vakası var..çok bağlanmıyorum, çok sevemiyorum..ne bileyim korkuyorum kaybetmekten, kazanamayacağım yarışa girmekten ve de gereksiz bir insana yatırım etmekten...hocalar da benim gözümde öyle...sonuçta geçici bir insan...belki bir dönem, belki de bir dönem bile beraber olamıyor insan...ama mehmet hoca bana başka gibi geliyor, "ya da popüler dünya beni de içine çekti...masivaya daldım..geçici heveslere aldandım"psikolojisine girdim...ama mehmet hocasız bir okul düşünemiyorum...hatta bugün odasına onunla konuşmaya gittiğimde kapıyı açık fakat odayı boş gördüğümde içim burkuldu..ama vardır dedim her şey de bir hayır.

12 Ekim 2009 Pazartesi

^^

Sordum durmadan..duvarlara çarpan sorular bana aynen döndü.hiç izin istemediler benden, ben de vermedim zaten…rüzgardı bazıları..kimisi sert esti, kimisi yumuşak..bazılarını içime çektim duman duman, bazılarınınsa önüne set çektim…erzurumda kar üstünde yatıp yuvarlanmaktı bazen hayalim, bazen bu hayalden bile üşüyorum…halbuki Atatürk ne de güzel uzanmıştı karlara..meğer oranın karı ıslatmazmış insanı..bunu geç öğrendim işte..acı, hem de isot kıvamlı..sol yanağım sol dizimin üstündeyse eğer ve arasıra akan burnumu da dizime siliyorsam iki sebebi olabilir ya soğuk aldım ya da gittikçe kadınlık damarım kabarıyor..sakin ol dedim sana damar!her zamanki gibi ol..bu bir emirdir…çağla niagara gibi..kimine suların rafting heyecanı yaşatırken kimilerini boğsun.öyle boğsun ki onlar bile mutlu olsunlar bu boğumda…suda uçsunlar.

11 Ekim 2009 Pazar

sirius yıldızı

allamm ya bizim derslere çevre ve din diye bir ders koymuşlar bu da yetmemiş derse felsefe hocasını vermişler...bir de 10 kişilik sınıfa 64 kişiyi sığdırma operasyonu başarılı olamayınca sürü psikolojiyle hocayı takip eden sınıf ahalisi nihayet kısa bir maskeli balodan sonra koltuklarına oturdular...bunlarda biri de nacizane bendim...ilk ders çevre ve din in ne demek olduğunu anlamaya çalışırken hocanın iddalı bir sorusu benim boş boğazlığım yüzünden sınıfın kopmasına sebep oldu..
hoca: sirius yıldızının sizinle bir ilgisi var mı, sizi etkiler mi?
sınıf:??????????????
hoca: sirius yıldızı!!!!!!!!!
ben: şeyyy eğer yükselen burcunuz sirius yıldızıysa ve siz buna inanıyorsanız tabiki...
sınıf: puhaaaaaaahaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!!!!!!!!!
hoca: bu kadar da postmodern olunmaz ki canım
ben: kem küm kim kom!!! şeyy
*****
dersten sonra bütün kızlar: valla asiye bizim de aklımıza geldi ama
ben: eeeee!!!!!!
ben: medeni cesaretimden dolayı kendimi alkışlıyorum.alkış alkış alkış
ben: yuh ya hoca hem konuşun diyo hemi de demediğini bırakmıyo, ben böyle okulun...
içimdeki ses: nalet olsun lan, ne ses çıkarırsın!
**bu fotoğraf da çook hoşuma gitti..http://photomoment.bg/photo/34642

7 Ekim 2009 Çarşamba

çamlıca

zeynebin hem zehri hem şehri olan bu diyar neden bana yabancı..çamlıca el gibi bana, uzak bana..siyah beyaz bulutlar var üstümde burada..insan kendi mutluluğunu mu yaratır yoksa mutluluk mu onu bulur? bilemedim gitti..


istanbul, timeless city

evet, son sınıfın ilk günlerindeyim,,, bu heyecan verdiği kadar zor da bir durum...ne olacağım(ız)belli değil..ister istemez tedirgin oluyoruz.. ..nasreddin hocanın göle maya çalması gibi "ya tutarsa" deyip önümüze gelen bütün fırsatları değerlendireceğiz..hadi bakalım....
bu fotoğrafı da eminönünde eski bir handa çekmiştim...bugün yurdagül hoca konuşurken kendisi için istanbulu anlattı...ne kadar istanbulu sevdiğini, salacakta çay içmenin tadını yurtdışından gelen teklifleri reddetmeye yettiği anlattı...
düşündüm ya ben ne kadar seviyorum istanbulu...dün ilk defa kız kulesini görmeden geldim eve...halbuki her zaman onun yanından geçer, "seni özlemişim kız" ya da "lanettt, yine mi sen" derdim.ama bu sefer öyle olmadı..bu biraz içimi burktu..yine de seviyorum ama çok çok değil..e çok:)

3 Ekim 2009 Cumartesi

küredenn


Geçenlerde falcı karıya gittim, istikbalimi öğrenmek için..artık kurduğum hayalleri taşımak ağır geldi..ne de olsa hayal bir umman..bense elli kiloluk bir adem kızıyım..ev garipti, kokusu da…gözlerimi kapadım..ağzımdan ana adım, baba adım nasıl dökülüverdi anlamadım…yıldız nameye baktıktan sonra yaşlı falcı karı küreyi eline aldı..sihirli küre döndü, döndü.yıldızlar kaydı..her kayan yıldız bir ademmiş hayatımda, rüzgar gibi geçen..daha fazla dayanamadım..gözlerimi açtım, küreyi kırdım..güzel bir yıldız buldum ve yanıma oturttum, eşim dostum, canım olsun diye

1 Ekim 2009 Perşembe

kutsal dolunay altında ren geyiği duası


Norveçteydim..az kalmıştı güneşin batmadı günler görmeye…iyice ısınacaktım …ama şimdi hilali bekleme zamanıydı..hilal benim için fevkaladenin fevkindeydi..kutsaldı..şamanlar bu dönemlerde ateş başında salınır, adaklarını yerine getirir, kurbanlarını keserlerdi...dedem anlatmıştı bütün bunları.tabi çok zaman geçti artık bunların üstünden..çağlar geçti, zaman değişti, biz de göç ettik avrupaya..sadece geri kalmış halklar değil, biz de…ama dolunayda dua etmeyi hiç bırakmadık..küçükken annemin ardından tekrarladığım duaları artık biliyorum ve her ay tekrar tekrar hilali sabırsızlıkla bekliyorum…ruhun şad olsun dede..sen zaten artık bilmem hamgi zenginin evinin şöminesinin önünde hangi sevgililerin şarap içerken yanlışlıkla üzerine döktüğü ve sonsuza kadar o lekeyle yaşayacak bir halısın…