Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

18 Ekim 2009 Pazar

2 gün önce, ikinci baharımızı yaşadık












uzun zamandır gitmek istiyordum ya...tubayı kandıdım, düştük yollara...gitmeden önce uzun soluklu bir internet araştırması yaptıktan sonraaaa gidilecek yerleri yazdım, çizdim,beyin şablonu oluşturdum...2 şekilde gidilebiliyor eminönünden: otobüsle 80 numaraya binip ya da banliyöyle koca mustafa paşa durağında inip...daha önce binmediğimiz için banliyöyü tercih ettik. ama kalkması hayli zaman aldı, şeytan götürdü satamadan getirdi, tuba daha fazla dayanamadı birine sordu ki o da gavurdu...-in englısh- dedi.biz -no- dedik...bununla beraber banliyö ne zaman kalkacak'ın ingilizcesini de kurmaya çalışıyorduk..en son çıkan da şuydu:when the train fly:) biz ki ki ki ki gülüp dururken önümüzdeki kadının da samatyaya gideceğine kulak misafiri olduk..o indiğinde biz de indik onu takibe başladık.. samatya meydanına gelince bu takip son buldu içimizden -yolcu yolunda gerek- dedik ve başladık kaybolmaya...ilk dikkatimi çeken her tarafta içki satılıyo olmasıydı...yani bizim oturup yemek yiyebileceğimiz heralde bi ali haydar ustanın yeriydi-ki ondan da emin değilim-. balıkekmek kokuları burnumuzda tüttü...o sokak senin, bu sokak tubanın başladık bi iznillah..

ilk dikkati çeken şeylerden biri de çok alaturka bi hayatın orda var olmasıydı..hala camdan cama konuşan yaşlı teyzeler, sokaklara asılmış çamaşırlar..dışarda oyun oynayan çocuklar, yemek kokuları, bağırışmalar, kestane kokusu, bira kokusu varmış dedim...ben bir yandan fotoğraf çekiyordum bir yandan internette okuduğum o eski kiliseyi bulmaya çalışıyordum...ve dank diye karşımıza çıkan kiliseye akın akın insanların girdiğini gördük, hepsi siyah giyinmiş, bir hollwoood filmindeki cenazeden fırlamış gibiydiler..zaten burası eski rumların yaşadığı bir yer ki hala yaşıyorlar.bunu öğrenince de bu kadar içkinin nasıl tüketildiğini anlamak çok zor olmadı...içeri girip ziyaret etme isteğimizi söyleyince - şimdi cenazemiz var, olmaz- dediler...biz çıktık..beş on adım attık ki tuba bi daha buraya gelemeyeceğimizi, bir daha böyle bir cenaze göremeyeceğimizi söyledi..ben de çekeceğim acı dolu fotoğrafları düşündükçe büyük bir cesaretle tekrar kiliseye girdik...aynı adam- ben size demedim mi cenaze var diye, başka zaman gelin- diyerekten bizi kibarca kovdu...bizde alnımız ak, başımız pak çıktık oradan..

yağmur bir yağıp bir dururken, biz de bir ıslanıp bir kuruyorduk...namaz kılmamız gerektiğinde orada nadide bir çiçek gibi gördüğümüz ve az önceki surp kevork ermeni kilisesine karşı rakip olarak yapılan abdi çelebi camine gittik..fakat adam bize bayanların bölümünün kapalı olduğunu söyledi...ben de- ama burada bir tane cami yok, var olanda bayan bölümü yok- derken, ve tuba- şurada bayan bölümü yazıyor ama, ama-derken adam -bugün cuma- demesin mi, dedi bile...biz de her taraftan kovulma acısıyla az gittik, uz gittik..yine bir kiliseyi incelerken bir adam bağırdı --kimse yok mu- ben de- herlade yasa gittiler- dedim...-yok, orası ermeni kilisesi,burası rum kilisesi- ben de- şeyy, biz de kapının önünde fotoğraf çekiyorduk işte- dedim. adam birden teyzeeeeeeee diye bağırdı..içeriden bir ses- ne var viktor- dedi ve kapıyı açtı...adam -it bağlı mı dedi- kadın evet deyince biz de içeri girdik..adam içerideki o muhteşem kapıyı bize gösterdi ve fotoğrafımzı çekti...bense altın yaldızlı bir kapı beklerken karşımda sıradan bir kapı görünce hayallerimle okyanusa düşmüş gibi hissettim.kilisenin de içine sokmadılar bizi.ayın 11i gibi astronomik bir tarih verdiler bize..o sırada biz hala ilk kiliseye gitme arzumuzu sonuna kadar taşıyorduk...daha sonra devam ettik ve bir kız kur an kursu gördük..hemen balıklama daldık ve allaha şükürler ettik..namazımızı kıldıktan sonra girişteki yerden çorap aldım ve ıslak çoraplarımı değiştirdim..bir insan daha ne isteyebilir ki...ilk gittiğimiz kiliseye tekrar gittik, cenaze hala bitmemişti...-aman be- dedik. bu arada ermenilerin gömüldüğü balıklı mezarlığı diye bir yer varmış, bunu öğrendik..samatyaya elveda derken...gördüğümüz eski bir yapı dikkatimizi çekti ve içeri hayalet casper gibi süzüldük zaten artık azar yemeye alışık bireyler olduğumuz için bu cesareti de gösterdik...tam o sırada bir adam geldi ve niçin buraya girdiğimizi sordu..biz de merak ettiğimizi söyledik...adam orada restorasyon çalışmalarının devam ettiğini söyledi, ve oranın ismini şimdi hatırlayamayacağım bir hamam olduğunu ve buranın gelirlerinin surp kevor kilisesinin aydınlanma giderleri için müslümanlar tarafından yaptırıldığını söyledi...biz hala içimizden - ulan biz onların ampulunu düşünelim, onlar bizi içeri sokmasın- diye düşünürken, ordan da sıvıştık ve tekrar banliyöyle sirkeci yoluna düştük....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder