Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

17 Mart 2012 Cumartesi

X işte


1. sırada rüya bahsi var.
G: geçende tubayı rüyamda gördüm, hamile olarak. bunun üzerine onu aradım, konuştuk.
E: inanmıyorum ya, gerçekten G abla sen harikasın! valla, çıktı rüyan. ben de buraya atanmadan önce seyid ahmed türbesini rüyamda gördüm. buraya daha önce gelmemiştim bile.. işte iyi bi insanın ben..
R: ben rüya görmüyorum ya..
X: hıh.. ben rüya görürüm ama söylemem...
G,R,E: woooaa

2. sırada istiklal marşının kabulünü gösteren tiyatro üzerine konuşmalar var.
X: ben ne tiyatrolar gördüm, bu ne ya. bizim çocuklar daha iyi oynar.
S: olsun yaw, daha ne olacak.
E: evet, ankaraya fkm gelmişti, ben gitmiştim, çok güzeldi..
X: fkm, haa. nurcuların tiyatrosu. menan cinleri, çanakkale mahşeri felan filan.
E: evet, evet, çok güzeldi..
X: ben gitmedim, ama biliyorum güzel değildi. hem herkesin gittiği oyuna ben gitmem ki.

3. sırada gururlanma insanoğlu söylemi var.
T: benden bu kadar şey beklemezdin di mi, hadi doğru söyle, hadi hadi, hadi..
X: ne yaptın ki, her şey hazır :))

14 Mart 2012 Çarşamba


düşündüm de insanoğlu küçük bir şeyle kocaman mutlu olabiliyorsa büyük şeyle ne kadar mutlu olur?
ve yine düşündüm; dünyadaki her şey küçük şeydir. mantığım diyor ki. t...
tüküreyim mantığıma.

4 Mart 2012 Pazar

Orhan Veli diyor ya..




Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti



beni bu kötü havalar mahvetti. bilgisayar ve tv'den fırsta buldukça kitap okudum. televizyonda adını sıkça duyduğum hakan günday'ın kitabını okuyorum şu an 'zargana'.. en kötü kitabı da buymuş malesef, öyle söylentiler dolanıyor ortalıkta. yine de bazı cümleler gerçekten iyi. insanın kötü yönünü ortaya döküyor h.günday, ama çok kötü döküyor. utanmadan, sıkılmadan. ve nihayetinde şunu diyorum ben, azından kitap okurkenki ben, 'herkes kadar kötüyüm, herkes kadar iyiyim'

gelelim devirdiğim ikinci kore dizisine.. secret garden. bunu emine ile izledik. güzeldi. ama şunu farkettim ki bişeylere inanmak çok önemli, çok değişik çok,çok,çok işte.. bunu melekler şehrini izlerken de farketmiştim ya neyse... secret garden'da başroldekilerin ruhları yer değiştiriyor. melekler şehrinde ise bir melek insana aşık oluyor ve sevdiği için ölümlü olmayı tercih ediyor. ya hu ben 100 milyon yıl yaşasam ve senarist olsam aklıma öyle bir şey gelmez. gelmez arkadaş. insanlarda ne hayalgücü var ve bu hayal gücünü destekleyen ne altyapı.

zeki demirkubuz dostoyevskinin yeraltından notlar adlı kitabını beyazperdeye döktü. hani benim öyle kitap yazmak için bi hayalgücüm yok ama bir kitabı sinemaya aktarmak çok güzel bir şey diye düşündüm. niye bu kadar tepki verdiğimi ben de anlamıyorum ama güzel işte. insanın düşündüğü şeyi gerçekleştirmesi güzel. geçende ilknurun annesiyle konuşuyordum. ilknurun son denemelerini sordum annesine. annesi de ilahiyat için yeterli olduğunu söyledi. ben de ilknurun psikoloji istediğini bildiğim için annesine sordum. neden psikoloji değil?o alanda da bizim gibilere ihtiyaç var. daha sonra kendimden girdim olaya. gerçekten de ama.. benim bir hayalim yoktu, hiç olmadı. edebiyatçı, sinemacı, ilahiyatçı, gazeteci gibi bir şey olmak aklıma gelmezdi. hem başörtüsü sorunundan hem de puan kırılmasından.iki şık vardı ya ilahiyat ya da din kültürü öğretmenliği.. öyle böyle okul bitti. ne olduğunu anlamadan öğretmen oldum felan filan. ama hep şartlar taşıdı beni bu noktaya. istediğim tek şey yüksek lisans yapmaktı ama istediğim tezi alamayınca bu da beni çökertti. olayları birazdan mahsun kırmızıgülün hayat devam ediyor dizisine bağlayacağım galiba. kestim.
ve okunması gerek. mervenin yüreğine sağlık.

1 Mart 2012 Perşembe

çıkmayanlar..

-hani sigarayı bırakmıştın.
-sana ne. ciğerim misin? h.g.

bu yazımı ona armağan ediyorum!

o hiç farketmemiştir beni ama benim onu farketmekten daha önemli bir işim yoktu o sırada. her zamanki gibi 24 numaraya binmiştim ve otobüsün kalkmasını bekliyordum. ve o geldi, önüme oturdu. aramızda üç oturacak yer vardı. ben ona bakıyordum fakat o nereye bakıyor bilmiyordum.40-50 yaşlarında bir adamdı. arkadan göründüğü kadarıyla siyah-beyaz saçları olan sıradan bir adam... 5 dakika geçmedi ki otobüse iki kadın bindi. memur tipli, siyah montları,siyah ayakkabıları olan kadınlar... makyajlarından yaşları daha da belli olan kadınlar... kadınlar adamı görünce selamladılar belli ki tanışıyorlardı ve adamın iki önüne oturdular. iyice yerleştiler. daha sonra kadın cüzdanını çıkardı, cüzdanın içinden parasını çıkardı, ayağa kalktı ve parayı vermek üzere şöföre doğru yürüdü. bunlar yaşanırken iki sırada arkada 40-50 yaşlarındaki adam 18 yaşında birinin çevikliğiyle cebinden tarağını çıkardı, saçını bir sağdan, bir soldan, iki ortadan taradı. zamanlamayı öyle ayarladı ki kadın gitti, parayı verdi ve geri döndüğünden saçlar taranmıştı. adam saçını tararken gümüş yüzüğünü farkettim de.. sonra farkettim ki gümüş yüzük bir farklılık değil...
adam konuşmaya çalıştı kadınlarla, kadınlar konuştu, adam konuştu, kadınlar artık yarı ona dönük oturuyorlardı...
sonra ne oldu hatırlamıyorum, belki başka bir adamın saçına takılmışımdır, daha önemli gördüğüm. ya da başka bir kadının çocuğuyla bir koltuğa sıkışmasına.