Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

27 Ağustos 2012 Pazartesi

yazlık sinema

bu yaz tatilinde kübra ile yaptığımız diyalogların yüzde 70i filmlerle ilgili. yok onu izle yok bunu izle. o bana, ben ona devamlı birbirimize film önerdik. hatta sabah mesaj atıyordum ona günün filmi ne diye. bi de baktım kız başını almış gidiyor. film, aktör, aktris kültürü kokuyor 1 metreden. tezimi bir kenara bıraktım -ki belki günlerdir beni alıkoyacak bir şeyleri beklemişim -şu an farkındayım -ki internetten origami videoları indirip origami yapmışlığım da vardır da her neyse.

bu muhabbetler hasebiyledir ki baya film izledim. ama şimdi buraya isimlerini yazarsam 15-20 yaşında bir ergen olduğum hissiyatına kapılabileceğinden en entelini yazıp onunla ilgili yorumlar yapacağım tabi ki..
ta taaaaa karşınızda jeanne d'ark.. bu tatlı kız yüzyıllar öncesinde fransa'da kendini tanrının kızı iddia etmiş büyük bir coşkuyla karşılanmış, sonra da ingiltere'de kilise tarafından ölüme mahkum edilmiş.500 yıl sonra da azize ilan edilmiş. tabi 4 cümlelik bir olay değil film, gerçekten 1928 yılına göre dehşetengiz. o yönetmenin elinde günümüzdeki imkanlar olsa neler yapardı, allah pardon tanrı bilir.
bu arada filmle ilgili bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum.
1. fransızca ilgilizceye çok yakın bir dil. hani ingilize kurs reklamları var ya 3 ayda ilgilizce felan filan diye, bence ilgilizce bilen biri 3 ayda fransızca öğrenebilir :)
2. hz. isa'nın tanrının oğlu olma ihtimalinin olmadığı bir yerde bu kız kalkmış kendini tanrının kızı ilan ediyor.aman tanrım!dedim bi an. sonra biraz deşince altından siyaset çıktı. rivayetlere göre ingiltereyle savaşan fransa zor durumdaydı ve kral böyle bir taleple bu kıza gitti, öyle böyle değil. kral bu kızla savaşa çıkmış, şehirler ele geçirmişler. tabi filmde bunların hiç biri yok sadece kilisedeki sorgulanması var. mesela papazların aziz mişel'in ona dişi mi erkek  mi; çıplak mı giyinik mi geldiğini sormaları ve diğer soruları gerçekten o insanların bir zamanlar dünyanın inek boynuzunda olduğunu düşünebilecekleri intibaını uyandırdılar bende. ya da gerçekten benim dinim olmadığı için çok mu önyargılıyım? aslında bu noktada -her ne kadar maturidilik kabul etmese de- eşariliğin bayanların peygamber olabileceği fikrini belirtmek istiyorum. bir yandan da düşünüyorum ki hristiyanlık ne zor din. dışarıdan bakanlar olarak anlayamıyoruz, kavram kargaşası var.aslında yahudilik de öyle. valla hala bilmiyorum yahudiler neye inanıyor! bilmediğim şeyler hakkında da konuşmak istemiyorum.
3. nedense bu olay bana adnan menderes'i hatırlattı.
4. yaşadığı tarihteki kişilere bakınca bu kız hakkında baya bilgi varmış.mış.mış.da mış mış.
5. kız 19 yaşında. bu da tabiki fatihin istabulun fethetmeden önceki senesini hatırlattı ve içimden 'delikanlım ne diye oyunda oynaştasın, fatihin istanbulu fethettiği yaştasın' marşı geçti, gitti...


15 Ağustos 2012 Çarşamba

13 Ağustos 2012 Pazartesi

istemedim işte.

.




kendimi şu the bing bang theory'deki adının ne olduğunu hatırlayamadığım adama benzettim. ya hu geçende kızlarla iftardan sonra kızlarla yayılmışız sahile. yok efendim biri diyor 'şunu severim, şundan nefret ederim' biri diyor' agufuhcfdjnckj' yok efendim dilek nutella'yı çok seviyormuş, mısır'da ucuzmuş, kaşık kaşık yermiş, bu bir hastalıkmış. yok efendim, kübra öğrenciyken peripella yiyormuş; öğretmen olunca nutella'ya terfi etmiş. nedir bu iş anlamadım. ve şöyle dedim :' ya hu kızlar, şimdiye kadar mal gibi yaşamışım, hiç öyle bir şey severim ya da sevmem diyemeyeceğim, her şeyi yerim' gibi bir ifade kullandım. sonrasında 'estağfirullahlar, yok efendim, sen daha iyisin o zaman ' gibi ifadeler de havada uçuşunca şöyle bi baktım, derin bir nefes aldım ve kendimi çok sıradan hissettim. evet, nutellayı çok sevmiyorum.

sonrasında bugün kuzenim bana iftardan sonra bir şeyler anlatıyordu. 'he, he' deyip geçtim. ilki kolaydı. sonrasında da sen bilirsin felanı filanı deyince ben de evet babında kafamı indirdim. sonrasında yorum isteyince pis yakalandım. konuyla uzaktan yakından ilgim olmadığım anlaşıldığında kendimi buz devrindeki fındığından ayrılmış sincap gibi hissettim. ama kendimi fena savundum. yok 'hayat şartları beni böyle yaptı, 657 tabi ol, sen de gör, salla başı al maaşı benim mantık, beni hayat böyle yaptı' gibi ifadelerle atlatmaya çalıştım, umarım başarılı olmuşumdur.


*aslında biz bu iki olaya çok güldük, ama kendimi hala bidonda turşu gibi hissediyorum.

5 Ağustos 2012 Pazar

oruçlu kedi

şu mübarek ramazan günlerinde neler yapıyoruz bakalım? kimse kendini kandırmasın, 7/24 kur'an okunmuyor, sohbet dinlenmiyor, hacca gidilmiyor, zekat verilmiyor, hele tez hiç yazılmıyor. evet, mehmet ali hoca'nın fotoğrafını masaüstüm yaptım ama öyle çok da işe yaramadı, sadece daha az internete giriyorum, fakat daha fazla tv izliyorum. yani isteyerek değil. birden kendimi o koltukta buluyorum, genelde 90 dereceyle başlayan oturma poziyorum dakikalar geçtikçe genişliyor ve ben 180 derecede olayı bitiyorum.  kendimi öyle tv ye de vermiyorum, kanal gezmek bile zevk. yani bu nasıl bişeydir bilmiyorum, bilgisayarımda milyonlarca güzel film var ama ben kanal geziyorum ve bundan zevk alıyorum. tövbe estağfirullah. ama var yaaa, arada çok güzel şeyler de öğreniyorum ha, aslında bilinçli kullanınca- herkes böyle söylüyor ama- çok güzel, ama nasıl bilinçli kullanacaksın - hani güzel kelimeler satır arasına gizlidir ya, güzel şeylerde kanal aralarında gibi-bi de o var! neyse ya, sen en iyisi bunlara bak, dünyada bir ilkmiş.

bu arada şunu farkettim, -bunu da tv de psikolog konuşurken farkettim- kendim için yaptığım bir şey yok!
kendim için bişeyler yapmam lazım.