Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

17 Kasım 2011 Perşembe

arkasından konuşurum..


Vizyona yeni bir film girecekmiş 'Mavi Pansiyon' diye. Yekta Kopan'ın programında izledim. Film aşk filmi imiş. zaten çok farklı filmler görmüyoruz. filmi izlemedim ama nedense kendimde filmle ilgili konuşma hakkı buluyorum...her sene bu tür filmler vizyona giriyor. Örneğin; İncir Reçeli( ben de incir reçelini severim), Aşk Tesadüfleri Sever ( bugün fıkıh dersinde bu filmden bahsettim, hiçbiri izlememiş, olayı organ nakline bağladım), Başka Dilde Aşk( ki bununla ilgili bir yazım vardı), Issız Adam( ki bu filmlerin piridir bence), Ya Sonra( ya en sonra), Romantik Komedi( romantik olmayan komedi, orada sadece bi adam vardı, Okan da çıkan, bi o komik ve romantikti), Aşk Tutulması( totem,totem), Büşra( tesettür ötesi), Gora, Arog vs. bu liste uzar gider.

Uzatmayacağım.. Diyeceğim o ki... Bunlar hep aynı filmler. Her sene bunların isimleri değişiyor, mekanları değişiyor. Ama bunlar hep içiyorlar, hep sevişiyorlar, hep aldatıyorlar, hep acı çekiyorlar, hep sonunda mutlu oluyorlar... Bu biz değiliz.

Çekeceksin Atmeydanı'ndaki kafelerin çatışmasını, Beyrut'u, Lübnan'ı, Sarıkamış İmam-Hatip öğretmenlerinin iç içe geçmiş hayatlarını, oooo öğretmenler arasında ne ekşın olur kimse tahmin edemez. Çocuklarda ne malzeme var. Felan filan. Uzattım galiba.

**Celal Tan ve ailesi gelse de gitsek

13 Kasım 2011 Pazar

iki cıvaldamayak mı yani?


bu sanal alem çok garip gerçekten. insanları olduğundan çok farklı, çok güzel, çok mutsuz, çok şu çok bu gösteriyor.

bu akşam telefonum aşk ile çaldı. neymiş efendim ben twitter'a acı şeyler yazıyormuşum, mutsuzmuşum felan da filan da. güzelcene ifadem alındı. böyle bişey olmadığı üzerine 3 kez yemin ettim vs. acıydı yani...bi de bunlar söyleyen arkadaşımın fb'ta ve twitter'da varlığı ve yokluğu belli değil ama iyi bir followır(!) olduğu kesin :)

eveeett, uzun süredir sanal dünyamı üçe ayırmıştım ki: bloğumu güzel ve sosyal olgulara( biçok insan görebildiği için ki zaten geçende burada bi arkadaşa pis yakalanmıştım, yaptığım iğrenç espiri yüzünden milyon kez özür dilemek zorunda kalmıştım ), twitterı acı durumlara( anlık, genel-geçer acılar bunlar, öldürmeyen, topuğa sıkmalık) ayırıp, fb'ta da asalak gibi yaşamayı düşünürken bu akşamki telefon her şeyi altüst etti. mahremim 5 dakikada elimden uçtu gitti gibi hissettim kendimi. aslında bunun sebebi uzun zamandır o arkadaşımla görüşmememden kaynaklandığının farkındayım yoksa 2 cümlelik lafla küçük iskender olacak insan değilim ben.

hah! geçende psikoloji okuyan bi arkadaşım twitinde şu yazıyordu :"çin de her 2dk da 1i intahardan ölüyormuş ya bunlar twitter kulllanmıyorlar mı gelsin bikaç cikleyip döksünler içlerini kafa rahat yaşasınlr"

bu arkadaşıma sonuna kadar katılıyorum ama bilemiyorum ki yine aynı aşkla yazar mıyım twitter'a?
*cıvaldasak da mı saklasak cıvaldamasak da mı saklasak gibi salak, salak.

8 Kasım 2011 Salı

3. fotoğraf


Az önce TRT Türk'te Hakan Denker adlı bir fotoğrafçının röpörtajını izledim. Filistin'de çektiği fotoğrafla TİME'a kapak olmuş ve bunu hayatının bir mihenk taşı olarak görüyor. Evet, doğrudur, güzeldir yoksa ben de onu nerden tanıyayım di mi? Sanat böyle uluslararası bir şey. Ama hani şimdi sanat sanat için olsaydı ve biz onu hep anladığımız gibi kalsaydı bi o kadar daha bal-kaymak olurdu. İçim cız etti bi an, nefret ettim hayattan, basit şeyler için çok değerli şeyleri feda edebilmekten, fotoğraftan, savaşlardan, taşlardan...



Hakan Denker fotoğrafı çekerken hissettiklerini anlatıyor da:

1. fotoğrafta istediği konsepti bulmuş bir hareket arıyormuş,
2. fotoğrafta çocuğun taş atarken vurulduğunu hissetmiş, ve bunu tamamlayan bir
3. fotoğraf olması gerekiyormuş. çocuk sedyede.


* bu fotoğraf 2. fotoğraf.
**.........................