Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

31 Mart 2010 Çarşamba

dead man walking.


bugün kendimi biraz daha üniversitede hissettim. emine hep bahsederdi biz hep derslerde film izliyoruz sonra da film üzerine konuşuyoruz..bunu açıkçası hep kıskanmışımdır ama bizim okulun boğaziçiyle yarışacak bir tarafı yok malesef. aslında istanbulda böyle bir sürü atölye çalışması yapan yerler de var da işte tembellik. zaten düşününce insan konuşacak bir şey yok ki bunda diyor..

fakat zeynep hocanın seçtiği bu film bence bayağı isabetli bir karardı. en azından izlemediğim bir filmdi. en nefret ettiğim şeylerden biri de bir filmi iki kez izlemek. her neyse uzun zamandır kötülük problemini konuşuyoruz her ne kadar benim aklım başka başka yerlerde de olsa... hep örneğimiz de zavallı masum küçük kız.. efendim, bu küçük kız tecavüze uğrasa ne olur? işte problem burada başlıyor. suçsuz olan bir kişi suçsuz olduğu halde neden cezalandırılıyor. bu tanrının tanrılığına sığar mı felan filan...

filmin konusu da böyle; 2 kişiyi öldürmüş bir caninin hapisteki son anlarından bahsediliyor. bu sırada yazdığı mektuba bir rahibenin cevap vermesiyle beraber olay daha dramatik bir hale geliyor. çok basit bir olaydan tim robins yine harikalar çıkarmış.. üzülüyorsun, ağlıyorsun..işin kötüsü bunlar yine oluyor, yine oluyor. engelleyemiyorsun.. adam filmin sonunda öldürlüyor ve bu bana hemen islamda olan bir kaideyi hatırlatıyor : kısasta hayat vardır. gerçekten amerikada bunu uygulayan eyaletler hala var..çok ilginç bir şey, ilginç olduğu kadar da adil ve caydırıcı..

çift taraflı düşününce katil olsan bir anlık zevk için bir can almak ne boktan bir şey.. aynı zamanda sen katil de olsan senin anan var, bacın var, avradın var..aynısu senin başına gelir diye düşünmez misin e gafil? mağdur tarafta olanlar ise besle, büyüt sonra belediyenin kazdığı çukura düşüp ölsün gibi bir şey. gümbürtüye gidiyor o kadar emekler. bunu yazıyorum çünkü yapılan bir araştırmaya göre -acı ama gerçek- insanların çoğu soylarını devam ettirmek için çocuk üretiyorlar... yani yaşlı olunca, elden ayaktan düşünce benim oğlum, gelim bana bakar diye düşünüyorsun, pat! diye biri senin oğlunu öldürüyor. hem aile içinde hem de bireysel olarak süper bir tramva yaşıyorsun..

hulasa; zaten kim zerre kadar iyilik ederse onu bulacak, zerre kadar kötülük etse onu bulacak. ama insan bunu öbür tarafa bırakmak istemiyor.çünkü intikam sıcak yenen bir yemektir ve soğuk yemek genelde iyi olmaz..

** bu yazıyı zeynep hocaya armağan ettim:) her en kadar paperinden 55 alsam da önemli değil...

27 Mart 2010 Cumartesi

pek çok şeyyy var olup biten..

bilge karasu nun kılavuz u okudum, hakikaten postmodernmiş...bir şey anlamadım, belki de sadece otobüste okuduğum içindir. şimdi de ismail kara nın şeyh efendinin rüyasındaki türkiye yi okuyorum, girişi çok ilginçti, gelişmesi de öyle...


dün rüyada da olsa italya ya gittim..güzeldi ve bol maceralı, yazmayacağım..bakalım neler olacak, hayırlara vesile olur inş..

bugün gitmediğim yer kalmadı, yazmayacağım, biraz tembelim galiba ama zaten önemli de değil.. :) sadece şunu söyleyeyim bisav daki m.ali hocanın konuşması harikaydı ve bir çok şey öğrendim..dünyada ne dallaslar dönüyor da haberim(iz) yok..

bir kaç gündür amerikada yaşamanın nasıl bir şey olabileceğini düşünüyorum. ve aklıma ilk gelen tuvalet oluyor. büşra yurtdışında alfranga tuvalet yok diyor. benim de aklıma gelen ilk fikir güzel bir köpek almak oldu :)

bol bol ayşegül aldinç dinliyorum, bu aralar beni anlayan en çok o!


20 Mart 2010 Cumartesi

orda bir tarık tufan var uzakta...

dün...
sağır erkekler, ıssız limanlar; başka dilde aşk
iyiki sinemada gitmemişim bu filme..bu ne ya valla anlamış değilim. tanışıyolar sonra beraber oluyorlar vesaire vesaire. bunlar gerçek olsa da kabul etmek istemiyorum. onun için iyi sinemaya gitmemişim, mis gibi internetten izledim. filmin sadece konusu güzel bir de erkek oyuncu harika oynamış; mert turak... kendini paraladı garibim film boyunca. bunun dışında zaten o başroldeki kızı sevmiyorum ezelden beri, galiba benim boşroldeki kızlara karşı bir gıcıklığım var.tammuzda daki kıza da sinir olmuştum. dedim ya sadece konu güzel diye, başka bir bağlam yok.tanışıyorlar ve olay bitiyor gibi.. zaman kaybından başka bir şey değil..fatih akın izlemeye devam....!

bugün
tarık tufan ile söyleşiye katılıldık. aslında sadece tarık tufan demek diğerlerine haksızlık olur. bülent akyürek, yıldız ramazanoğlu, ali ayçil de vardı. sözcük-anlam üzerinde durdular..bu entellerin bir sorunu var o da bu. bunu zeynep hocanın dersinde de farkediyorum. o da kelimeler üzerinde çok duruyor. ben de bundan çok rahatsız oluyorum çünkü ben çoğu kez düşündmeden konuşurum.. birinin dediğim bir şeyi çevirip bana karşı söylemesi çok iğrenç..burdan da farkettim ki hiç cedelci değilim.. hatta sabah evi süpürürken düşünüyorum da zeynep hoca evde witgenştayn dan bahsetmesi eve iş götürmesi gibi bir şey :) düşündüğüm şeye bak ya...

bütün bunlar çok sarmadı beni, bir de 3 yıl kaldığım yurdun önünde yapılan inşaat, orada yaşadıklarımı hatırlayınca hüzünlendim..sonra da yurttan merveyle karşılaştık..konuştuk, konuştuk.. milleti rahatsız edesiye konuştuk, koptuk arkada.. hatta merveye şimdi millet bize dönecek, kıblenin yer değiştirmesi gibi dedim, yine koptuk..

sonra sahile indik, ilk defa bohek çektim, çok mutluyum, anladım olayı ve hiç zor değilmiş be, önemli olan hız...sevindirik oldummmmmm..

9 Mart 2010 Salı

tez


hiiiiiiiiiiiiçç tezimden bahsetmeyeceğim çünkü şu an o bir hiç!
daha güzel şeylerden bahsedebilirim. mesela bugün derste hoca erkeklere hutbe okuttu..ilk başta okuyan çorumda imammış.bir alevi köyünde..tabi imamlar için en rahat yer olsa gerek...okurken sesi pek çıkmadı...hoca da bunun üzerine onlara fazla bile, dedi..bu söze nedense çok alındım...ama biraz da haksız sayılmaz hoca çünkü camiye gelen kimse yok.bizim arkadaş da cuma günleri ilçeye gidiyormuş cumaya...bu okulda sevdiğim şeylerden biri ise şimdiye kadar alevilere hiç kötü bir şey denmemesi ya da benim duymamamış olmam...bugün hoca böyle deyince tabi içim cız etti..sonra da arkadaşlarla bu meseleyi konuştuk.yani alevi köylerine cami yapılıp asimilasyon çalışmalarının olması...adamlar daha camiye gitmiyorlar ki asimile olsunlar o ayrı bir mesele de cami çok eskilerden beri bizim bildiğimiz anlamda sadece ibadet etmek için kullanılmıyordu.bir hayat tarzıydı..abdest, namaz, yeni tanışıklıklar, muhabbet vs..şimdi ise kahveler bunun yerini aldı yabi bu kötü bir şey...ve köy gibi sosyal imkanları daha kısıtlı olan yerler için zaten az topluluk yerleri vardır.onlarda cami ya da kahvehanelerdir. camiler fonksiyonlarına uygun kullanılırsa çok güzel meyveler verirler..her yerde olduğu gibi insana insan olduğunu hissettirmektir önemli olan...

alevilik içinde bizim kabul ettiğimiz bazı farklılıklar var..bunun olması normal fakat halk arasında bir sorun yokken siyasiler bunu everest dağı yapıyor...açılım üstüne açılım..malesef bunlar ilk başta olurken ümitvar olduysam da şu an hiç bir şey ifade etmiyor benim için...olay siyasi..hayattta bir çok şey siyaset..politika yani çok yüzlülük...

2.arkadaşsa boşnaktı ve okuduğu kuranla ve boşnakça konuşmasıyla işte bu dedirtti..oklu gün geçtikçe daha çok severken..okul benim ellerimden akıyor....hadi hayırlısı..

bu arada haftaya yeni bir film vizyona girecek anadolunun kayıp şarkıları diye..20 şarkıdan oluşan belgesel tarzında bir film..içinde semah ta var kürtçe de..yani izlenilesi..

8 Mart 2010 Pazartesi

uzun oldu

baya uzun oldu.
çok bohek fotoğrafı inceledim.çok tiyatroya gitmek istedim
hayatımda hiç olmadığı kadar yüzümde sivilce oldu.
saçım başıma batmaya başladı.
ve hava tekrar soğudu.